Oğuzlardan çok daha eski dönemlerde Türk topluluklarının iskan sahası haline gelmiş olan Giresun’un, köklü bir Türk yurdu olduğu açıktır
Başta Çepniler olmak üzere, Oğuzların yirmi dört boyundan bir kısmı, binli yıllardan itibaren on sekizinci yüzyıllara dek Giresun kırsallarında yerleşik/yarı yerleşik bir yaşam tarzını benimsemeye başlamışlardır.
Oğuzlardan daha eskilerde yörede var olan Türk toplulukları, Oğuz boyları gibi göçebe/yarı göçebe yaşamaktan ziyade yerleşik uygarlık statüsündeydiler.
Oğuz boyları Anadolu’ya geldiklerinde yaylak-kışlak yaşantılarını sürdürdüler. Hayvancılık, onlar için ana yaşam meşgalesiydi. Yaylak-kışlak onların vazgeçilmeziydi.
Her Oğuz yaylaya gitmeliydi.
Tıpkı bugünkü gibi: Hava, su, otlak üçlemesi, Oğuz boyları için “yaşamın manası” demekti.
Çünkü bu üçleme, hayvancılık için en önemli koşuldu.
Bu nedenle Oğuz boyları Anadolu’da şehir merkezlerine değil, yaylalara yakın kırsal kesimlere yerleştiler. Şehirde oturmak, onlar için tembellikti. Bugün de kırsalda hala böyle düşünenlerin olması tesadüf değildir.
Göçebe Türkler, yerleşik hayata geçenlere oturak” ve “yatuk” gibi sıfatlandırmalar yapmışlardır. Hatta onları ayıplamışlar, dışlamışlardır. Bakınız: “Oturak Çepniler”.
Oğuzlar, yaşam karakterlerini dinamik olmakla özdeşleştirmiştir. Buna bağlı olarak, yaylak-kışlak yaşantısı Oğuz boylarının olmazsa olmazıdır.
Oğuz boyları, ocaklarına olduğu kadar yaylalarına ve obalarına büyük bir aşkla bağlıdır. Yaylanın havasına, suyuna, kıraç çayırlarına, ormanlarına, dağlarına ve tepelerine türküler yakması da Oğuzluğun bir eseridir.
Çünkü yaylaya “Oğuzluk için” gidilir.
Giresun kırsallarında nadiren kullanılan “Oğuzluk için” deyimi, aslında buraya kadar yazılanların iki kelimelik özetidir.
2011 yılında, Espiye kırsalından derlemiş olduğumuz bu deyim, basit gibi görünen fakat manası derin bir soruya, doksanlık bir nine tarafından verilen bir cevaptı. Bu yazı ile tekrar kayda geçmesi, yörenin kültür hizmetine bir katkı olacaktır.
Doksanlık bir nine (kayıtlarımızda künyesi vardır), derleme esnasında “yaylaya neden giderdiniz?” sorusuna “Uğuzluk üçün (Oğuzluk için)” cevabını vermişti.
Bu defa, başka bir soruyla karşı karşıya kaldı, doksanlık nine: “Oğuzluk için, ne demek?”
Soruyu cevaplaması zor olmadı: “Ataların süreği, Oğuz olan yazın yaylaya göçer”.
Okuma-yazma bilmeyen, ama okuma yazma bilenlerin bilmediği bin yıllık tarihi özetledi nine.
İki kelimeyle bin yıllık tarih özetlenirmiş demek ki…
Doksanlık nine ile sohbete devam ettiğimizde, “Oğuzluk için” sözünü kimden duyduğunu sorduk. En çok dedesinden ve ninesinden duyduğunu ama köyde herkesin bu tabiri eskinden kullanmakta olduğunu söyledi.
Bu deyimlerin unutulmaması, her zaman bir tesadüfe gebe kalmamalıdır.
Türk tarihini yalnızca masa başında, emanet gömleklere bürünerek şu’cu bu’cu gözlüklerle değil, tarihin gerçekleştiği sahadan da beslenerek algılamaya çalışmak gerekir.
Naçizane bir öneridir: “Oğuzluk için” deyimi, yörede klişe halinde yeniden kullanılır kılınarak Türk diline önemli bir katkı sağlanabilir…Mevlüt KAYA-Tarih Araştırmacısı