1936…
Memleketin her yanında okul ihtiyacı had safhada. Okumak, tahsillenmek ve bundan iş, meslek sahibi olabilmek zor. Çünkü imkânlar kısıtlı. Üzerinden yıllar geçmiş ise de henüz Birinci Dünya Savaşı’nın ve Milli Mücadele sürecinde memleketin yaşadığı tahribatın izleri silinmiş değildi. Ancak bu kısa süreçte her alanda azamî derecede yol kat edildiği de bir gerçekti. Cumhuriyetin ilk yıllarında okuryazarlığın arttırılması, halk arasında eğitimin yaygınlaştırılması yolunda ciddi bir eğitim seferberliği mevcuttu. Büyük çoğunluğu köylerde yaşayan halk, eğitimin, okuryazarlığın ne denli önemli olduğunu en başından beri biliyordu. Köylü, bu bilinçle hareket ederek devletin okullaşma politikasına tam destek veriyor, gece gündüz çalışıyor, okul yapma uğruna büyük çaba sarf ediyordu. Köylü, kurtuluşun yolunun eğitimden geçtiğine içtenlikle inanıyordu.
Tarlada çalışarak, hayvancılık yaparak, yumurta satarak, gündeliğe giderek çoluk çocuğuna, gelecek nesillere iyi bir istikbal kurma ve ülkesini eğitimle kalkındırmaya inanmış olan “milletin efendisi” köylü, köyünde bir okul yapmak için canla başla mücadele veriyor; güneşin altında, karda soğukta okul duvarları inşa etmek için balyozla taş kırıp, semerle kilometrelerce öteden taşıyordu. Hem işgücünü hem de parasal desteğini esirgemeden çocuklar için, çocukların yarınları için; memleket için okullar inşa ediliyordu.
Cumhuriyetin ilk yıllarında köylü için okul demek gelecek demekti, her şeydi. Anadolu’nun her köşesinde olduğu gibi, Giresun’un köylerinde de okul seferberliği vardı. Kadını erkeği, yaşlısı genci, bazen bir köy öğretmeninin öncülüğünde, bazense bir başlarına okullar yapmaya girişiyorlardı. Bu yazıda, 1936 yılına ait basın verileri, konuya açık bir örnek olarak doğrudan aktarılacaktır. Giresun’un önemli basın organlarından biri olan dönemin Akgün gazetesinin söz konusu haberinde, Eynesil köyünde ve Espiye nahiyesinde yapılan okullarla ilgili yazılanlar şöyledir:
“İki Güzel Mektep
Eynesil, Espiye Yatılı Okulları
İki kıymetli öğretmenin köylüyü uyandırması ve idare adamlarının müzaheretleri ile halkın seve seve meydana getirdiği eserlerdir onlar…
Eynesil okulunun muhteşemliği dillerde destan olmuştu. Görele’ye gittiğim zaman bu güzel okulu görmeden ayrılmak bana ağır gelecekti. Okul başöğretmeni Görele’de idi. Görüştük. Okulu görmek istediğimi, söyledim…
-Karadan vasıta yok. Okulda yapılacak işler var. Şimdi kayık tuttum. Gideceğim. İsterseniz, siz de geliniz. Fakat, biraz deniz var?...
-Zararı yok, ben de gelirim, dedim. Ve beraberce kayığa atladık... Küçük yelkenli kayık, dalgalarda sekti… Epeyce heyecan geçirdik... Eynesil’e yaklaşıyoruz…
Uzakta beyaz ve muhteşem bir bina parlıyor… Öğretmen izahat veriyor...
-İşte, karşıda görülen büyük bina okuldur… Biz, köylüye okulun ne olduğunu anlattık... İnandırdık... Biz, ver, demeden halk verdi. Bu gün önünde gurur duyduğumuz eser, halkın kendi yapısıdır...
Yaklaştık... Bir kaç delikanlı deniz kıyısına koştu. Dalgalardan yanaşmayan kayığımıza ip atmak suretiyle dışarı çektiler... Bizi güler yüzle hoşladılar...
Eynesil bir kaç dükkân, sekiz on evden ibaret, kum eksilbeleri üzerine kurulmuş şirin bir yer... Yeşil ve tatlı meyilli yamaçlara doğru serpilmiş köyler...
Hükümet dairesini ziyaretten sonra, okulu gezdik...Okul iki kat, tam teşkilâtlı...
Bütün ihtiyaçlara cevap verecek şekilde... 400 çocuk okuyabilecek büyüklükte... (Akgün,08 Birinci teşrin 1936). -DEVAM EDECEK